DininTarihi.tr.gg-Buradasın

Dinintarihi.tr.gg

ahiretvedunyahayati

Dünya HAYATI-AHİRET HAYATI
Allah'ın varlığını ve sonsuz gücünü kavrayan samimi Müslümanlar, güçlü bir imana, asil bir kişiliğe ve düşünce derinliğine sahip olurlar. Hal ve hareketleri her zaman tutarlı olur ve bulundukları ortama ve şarta göre kesinlikle değişmez. Allah'a iman etmeyen insanlarda görülen samimiyetsizlik ise, temelde insanın iç dünyasındaki yüzeysellikten kaynaklanan tavır, düşünce ve konuşma bozukluklarını beraberinde getirir. Bu kişilerde görülen önemli tavır bozukluklarından bir tanesi, farklı ortamlarda farklı karakterlere bürünmeleridir.

İman edenler hiçbir ortam ve koşulda kararlılıklarından, Allah'ın hoşnut olduğu tavırlardan ve karakterlerinden ödün vermezken, basit insanlar sahip oldukları bu yüzeysel ahlaktan dolayı ortama göre tavır ve tutumlarında kolaylıkla değişiklik gösterebilirler. Örneğin nefislerinin hoşuna gitmeyen zorluk anlarında bir anda şikayetçi bir tavır takınabilir, din ahlakının yaşanmadığı bir ortamda Allah'ın sınırlarını korumada gevşeklik gösterebilir, boş sözlere dalabilir ve kolayca gaflete kapılabilirler. Bu kişilerin farklı ortamlardaki tavır değişiklerini birkaç başlık altında toplamak mümkündür.

Zor Anlarda Din Ahlakından Uzak Tavırlar Gösterirler

Basit karakterli insanların yaşamlarına ve din ahlakına yaklaşımlarına bakıldığında pek çok noktada samimiyetten uzak oldukları görülür. Bu kişilerin söyledikleri ile yaptıkları çoğu zaman farklıdır. Din ahlakına bağlı olduklarını söyleseler de bir zorlukla karşılaşınca imanlarındaki zayıflık hemen fark edilir. Örneğin bu şekilde zayıflık gösteren bir kişi sağlıklı olduğu zamanlarda son derece şevkli ve neşeli iken, biraz sağlığı bozulduğunda birdenbire neşesini kaybedebilmekte, Allah'a ettiği duaları unutabilmekte, hatta Allah'ın kendisine bu hastalığı neden verdiğini, daha da ileri giderek böyle bir şeyi hak etmediğini düşünebilmektedir. Bu şekilde verilen nimetlere karşı büyük bir nankörlük edebilmekte ve tevekkülsüzlük gösterebilmektedir. Halbuki hastalık, Allah'ın kullarını denediği, onların sabırlarını ve bağlılıklarını sınadığı çok değerli bir andır. Böyle bir sıkıntı ve zorluk içindeyken de Allah'a şükretmeyi sürdüren ve sabreden kullar derin bir iman ve anlayışa sahip olan müminlerdir.

Hastalıkların yanı sıra büyük bir mal kaybı, ölüm tehlikesi gibi durumlarla karşı karşıya kalındığı anlarda gösterilen tavırlar da kişinin din ahlakını kavrayışı ile bağlantılıdır. Sorunsuz ve rahat bir ortamda son derece dengeli ve itidalli görünen, ancak herhangi bir tehlike ile karşılaştığı anda söylenmeye başlayan, şikayetçi ve olumsuz konuşmalar yapan ve etrafındakilere de olumsuz telkinlerde bulunan bir kişi basit bir düşünce yapısına sahip olduğu için böyle davranmaktadır. Böyle bir kişinin farklı şart ve ortamlarda din ahlakından uzak tavırlar sergilemesi tehlikesi vardır. Örneğin zor durumda kaldığı zaman yalan söyleyebilir, kaderi ve tevekkülü unutarak üzülüp ağlayabilir, ümitsizliğe kapılabilir. Ya da öfkelenip saldırgan tavırlar sergileyebilir. Çünkü bu ahlakın içinde yaşayan insanlar tüm bunları; öfkelenmeyi, duygusallığı, hüznü kendilerince doğal birer tepki sayarlar ve böyle aniden ortaya çıkan çirkin tavırları sergilemekten hiç çekinmezler. Halbuki bu tip ani tepkiler, Kuran'da yanlış ve sakıncalı tavırlar olarak bildirilmiş ve çeşitli örnekleri de verilerek insanlar uyarılmışlardır.

Al-i İmran Suresi'nin 134. ayetinde Yüce Allah Müslümanların "öfkelerini yenenler ve insanlar (daki hakların)dan bağışlama ile (vaz)geçenler" olduğunu bildirmiştir.

İnsanların Rızasını ve Hoşnutluğunu Kazanmaya Çalışırlar

İnsanların vereceği tepkiler doğrultusunda bir hayat süren kişiler, sürekli olarak onların rızasını ve hoşnutluğunu kazanmaya çalışırlar. Bu çabadan kastedilen elbette Allah'ın rızasını gözeterek insanlara güzel ahlaklı davranma, iyilik yapma, gönüllerini alarak hoşnut etme çabası değildir. Kastedilen, kişiliksiz bir tavır sergileyerek her insanın yanında o kişiye göre şekil almaları ve insanların takdirini kazanabilmek için her türlü basitliği, tavır ve ahlak bozukluğunu rahatlıkla yapabilmeleridir.

Örneğin meşru olmadığını bildiği halde sırf müdürünün takdirini kazanabilmek için iş yerinde evraklar üzerinde sahtekarlık yapan, yerine göre yalan söylemekten çekinmeyen kişiler, bu tip insanlara bir örnektir. Ya da üst düzey yöneticilerin yanında son derece pasif, ezik davranan bu gibi kişiler, kendi sorumlulukları altında çalışan kişilerin yanında birden kibirli, ters ve ezici bir karakter sergilerler. Doğru olan ise vicdanlı, dengeli ve kişilikli tavrı, insanlardan, onların üslup ya da konumlarından etkilenmeden her yerde yaşamaktır. Samimiyetsiz, yapmacık konuşan bir insanla aynı üslupla muhatap olmak, şımaran bir insanla şımarmak, kibirlenen insanlardan etkilenmek kısacası her karakterden insana uyum sağlamak ve onların etkisi altına girerek kişiliksiz davranmak, kaçınılması gereken basitlik örneklerinden birkaçıdır.

Böyle bir karaktere sahip olan kişiler, Allah'ın kendilerini her yerde ve her zaman gördüğünü unuttuklarından tamamen insanlara göre düzenlenmiş bir hayat yaşarlar. Evde ayrı, işyerinde, sokakta ayrı, yazlıkta, tatilde ayrı bir tavır sergiler, değişen insanlara, ortam ve şartlara göre onlar da değişirler. Kişilikleri zayıf olduğundan hep başka insanların etkisi altına girer, çoğu zaman kendi inandıkları değerlerden taviz verirler.

Çoğunluğa Uyma Psikolojisiyle Hareket Ederler

Bu tür kötü bir ahlaka sahip kişilerin arasında din ahlakını yaşamaya eğilimli fakat imanı zayıf kişiler de bulunabilir. Örneğin bu kişiler normal zamanlarda namaz, oruç gibi ibadetleri yerine getirirken; tatile gittikleri yazlık bir mekanda o ortamın şartlarına uyum sağlar, bu ibadetlerini erteleyerek yerine getirmezler. Giyim kuşamları, hareket tarzları, eğlence şekilleri birdenbire din ahlakından uzak yaşayan insanlarla büyük bir benzerlik ve uyum gösterir. Din ahlakını yaşamayan insanların kalabalık şekilde birarada olması, imanı tam olarak kalplerine yerleştirmemiş olan bu insanların ortama uyum sağlamasını kolaylaştırır. Böyle bir ortamda gezerken, alışveriş yaparken ve eğlenirken söz konusu insanlar Allah'ın sonsuz kudretini unutmuşlardır. Akşam yemeğini nerede yiyecekleri, ne giyecekleri gibi o ortama dair düşündükleri ayrıntılar tüm düşüncelerini kaplamıştır. Burada vurgulanmak istenen yanlışlığın elbette ki insanların tatil yerlerine gitmeleri, eğlenmeleri olmadığı açıktır. Yanlış olan, bu insanların bulundukları farklı ortamlarda çoğunluğa u***** basitleşmeleri ve Kuran ahlakından uzaklaşarak gafil bir ruh haline girmeleridir. Oysa çoğunluğa uymanın yanlışlığı, Allah'ın Kuran'da "Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah'ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar..." (Enam Suresi, 116) ayetiyle açıkça bildirdiği bir gerçektir.

Çoğunluğa uyma psikolojisi, basit karaktere sahip insanlarda çok sık görülür. Müslümanların ise nerede olurlarsa olsunlar, ne yaparlarsa yapsınlar kalplerinde ve konuşmalarında daima Allah'a yakınlık vardır. Hayatlarının tek amacı Allah'ın rızasını, rahmetini ve cennetini kazanmak olduğundan, içinde bulundukları her an bu asil amaç doğrultusunda hareket ederler. Gerektiğinde seyahat eder, eğlenirler fakat tüm bunları yaparken Allah'ın "...Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah'ındır." (Enam Suresi, 162) ayetinde bildirdiği teslimiyet içindedirler.

Bulundukları kalabalık ortamda din ahlakına uygun hareket eden tek kişi de olsalar bu onlarda asla bir gevşeklik meydana getirmez. Tam tersine daha da dikkatli davranır ve Allah'ın hoşnut olmayacağını düşündükleri hal ve tavırlardan titizlikle sakınırlar. Hiçbir şart ve ortam onları din ahlakını yaşamaktan, Allah'ı ve ahireti düşünmekten alıkoymaz. Allah Kuran'da müminlerin bu özelliğini şöyle bildirmiştir:

"(Öyle) Adamlar ki, ne ticaret, ne alış-veriş onları Allah'ı zikretmekten, dosdoğru namazı kılmaktan ve zekatı vermekten 'tutkuya kaptırıp alıkoymaz'; onlar, kalplerin ve gözlerin inkılaba uğrayacağı (dehşetten allak bullak olacağı) günden korkarlar." (Nur Suresi, 37)

Farklı Olaylara Göre Farklı Tavırlar Gösterirler

Bu psikolojideki insanlar, farklı ortamların yanı sıra yaşadıkları farklı olaylardan da fazlasıyla etkilenirler. Bu yüzden büyük bir kısmı dengeli bir ruh haline sahip değildir. Olumlu gördükleri olaylar bu kişileri hep ayakta tutarken bunun aksi bir durumda; örneğin maddi bir kayıp, telefonda alınan bir haber, karşılıklı konuşurken sarf edilen bir söz bu insanların hemen morallerinin bozulmasına yol açar. Herşeyin Allah'ın kontrolünde olduğunu göz ardı ettikleri ve tevekkülsüz oldukları için hızla çökerler. Bu kişiler diğer zamanlarda ağır, asil görünseler de bu tür kendilerince beklenmedik olaylarla gerçek kişilikleri ortaya çıkar. Örneğin daha öncesinde çevresine son derece sakin ve itidalli bir görüntü sergileyen bir kişi, çıkarı ile çatışan bir durumda hemen aksileşebilir. Kimi olaylar karşısında kendisini öfkeye kaptırır, kimi zaman kontrolünü kaybeder, hatta ağlayabilir de. Allah'ı ve kaderi sıklıkla unuttuğundan -ya da göz ardı ettiğinden- melankoliye son derece açıktır.

İnsanın, karşısına nasıl bir olay çıkarsa çıksın, karşılaştığı herşeyin, kaderinde Allah'ın izni ve dilemesi ile yaratıldığını unutmaması gerekir. Bir kişinin, hastalıkta rol alanın bir virüs, kazaya sebep olanın da kötü bir sürücü olduğunu düşünerek Allah'ı unutması ve beklenmedik tepkiler vermesi, tevekkülsüz tavırlar sergilemesi bu kişinin imanındaki zayıflığın bir delilidir. Elbette Allah imtihanın bir gereği olarak insanlar için çeşitli sebepler yaratmıştır; ancak bunların tamamının Allah'ın kontrolü altında olduğu hiçbir zaman akıldan çıkarılmamalıdır.

Musibet gibi görünen olaylarda ve hastalıklarda hayır ve hikmet olmadığını düşünmek, hastalıkların Allah'ın dilemesiyle meydana geldiğini unutarak doğrudan mikrop ve virüsler sebebiyle olduğunu zannetmek, Allah'ın bu mikrop ve virüsleri birer vesile olarak yarattığını unutmak büyük bir gaflettir. Böyle bir düşünce şeklinin doğurduğu tavırlar da son derece basit ve din ahlakının insanlara kazandırdığı yüksek kaliteden uzak olacaktır. Allah Kuran'da iman edenleri böyle yüzeysel bir düşünce yapısına karşı uyarmış, bunun ahirette onları utandırabileceğini hatırlatmıştır:

"İnsanlardan kimi, Allah'a bir ucundan ibadet eder, eğer kendisine bir hayır dokunursa, bununla tatmin bulur ve eğer kendisine bir fitne isabet edecek olursa yüzü üstü dönüverir. O, dünyayı kaybetmiştir, ahireti de. İşte bu, apaçık bir kayıptır." (Hac Suresi, 11)

İmanı kalbine henüz tam yerleştirememiş bazı insanlarda böyle bir eğilim söz konusu olabilmektedir. Bu kişiler de ortam ve şartlar istedikleri gibi olduğunda ve nimet bolluğu içindeyken din ahlakını yaşamaya titizlik gösterir, yükümlü oldukları ibadetleri şevkle yerine getirirler. Fakat şartlar değiştiğinde, nimetler Allah'tan bir imtihan olarak eksildiğinde tavırları da değişmeye başlar. Eski şevkleri yerini ağırlığa ve durgunluğa bırakır. Oysa bu, Kuran ahlakına uygun değildir. Şartlar iyiyken iyi olup, değiştiğinde birden ters ve nankör bir üslup içine girmek sakınılması gereken bir davranış biçimidir. Benzer şekilde, bir zorluk karşısında Allah'ı unutarak yakınmak, söylenmek, bunalımlı tavırlar sergilemek de yine aynı yüzeysel düşünce yapısının yansımalarıdır.

Müslümanlar ise her türlü olay karşısında Allah'a tevekkül ederler. Sabırlı, itidalli, akıllı, dirayetli, çözümcü, makul, dengeli, affedici, şefkatli, sevgi dolu, güzel ahlaklı olmanın ayrı derin bir imani zevki vardır. Bir mümin bu güzel özellikleri kendinde gördüğünde de, başka müminlerin kendinden aldığı imani zevki hissettiğinde de bunlardan ayrı bir zevk alır.

Tek Kurtuluş Samimiyetle Kuran Ahlakına Uymaktır

Bu yüzeysel ahlak yapısından kurtulmak için kişinin din ahlakını yaşama konusunda mutlak dürüstlüğe niyet etmesi ve türlü bahanelerle kendisini kandırmaktan vazgeçmesi gerekir.

Yüzeysellikten kurtulmanın yolu insanın fıtratına uygun tek ahlak şekli olan Kuran ahlakını yaşamasıdır. Ancak, tüm kalbiyle ve ruhuyla Allah'a teslim olmaya karar vermiş; O'nun razı olduğu şekilde yaşamaya tam niyet edip, üzerinde kötü ahlaktan eser bırakmayacak şekilde kendini yenileyen bir insan bu kültürden kolayca çıkabilir.

Allah Kuran'da rızasına uyan kullarına kurtuluşu vadetmiştir:

"Allah, rızasına uyanları bununla kurtuluş yollarına ulaştırır ve onları Kendi izniyle karanlıklardan nura çıkarır..." (Maide Suresi, 16)

İnsanların vereceği tepkiler doğrultusunda bir hayat süren kişiler, sürekli olarak onların rızasını ve hoşnutluğunu kazanmaya çalışırlar. Bu uğurda, kişiliksiz bir tavır sergileyerek her insanın yanında o kişiye göre şekil alırlar ve insanların takdirini kazanabilmek için her türlü basitliği, tavır ve ahlak bozukluğunu rahatlıkla gösterebilirler.

Basit karaktere sahip insanların çoğu, evde ayrı, işyerinde, sokakta ayrı, yazlıkta, tatilde ayrı bir tavır sergiler, değişen insanlara, ortam ve şartlara göre onlar da değişirler. Kişilikleri zayıf olduğundan hep başka insanların etkisi altına girer, çoğu zaman kendi inandıkları değerlerden taviz verirler.

Çoğunluğa uyma psikolojisi, basit karaktere sahip insanlarda çok sık görülür. Müslümanların ise nerede olurlarsa olsunlar, ne yaparlarsa yapsınlar kalplerinde ve konuşmalarında daima Allah'a yakınlık vardır. Hayatlarının tek amacı Allah'ın rızasını, rahmetini ve cennetini kazanmak olduğundan, içinde bulundukları her an bu asil amaç doğrultusunda hareket ederler
Bugün 18 ziyaretçi (21 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol